İbrahim ANKARA Yazarın Tüm Yazıları
1990 yılı Muş doğumludur. İlköğretim ve Ortaöğretimi sırasıyla 20 Temmuz İlkokulu, Kurtuluş İlkokulu(Edirne), Yeniçeşme İlkokulu ve 75.Yıl İlkokulunda okumuştur. Lise öğrenimini Tekirdağ ve Nevşehir Anadolu Öğretmen Liselerinde tamamlamıştır. 2013 yılında Anad...
Kıymetli Dostlar,
Yazımızın muhtevâsı kapsamında günlük hayatta çok işittiğimiz hukuk ve adalet kavramlarını ele almak ve günümüz şartlarında değerlendirmek istiyorum. Toplumda, anlam olarak aynı algılansa da iki kavram arasında ciddi farklılıklar mevcuttur. “Hukuk” kavramı, toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların bütününü ifade eder. İnsanların toplum içerisinde bir ahenk içerisinde yaşaması için belirli kurallar bütünü olması lazımdır. Aksi takdirde herkes, kendi değer yargılarına göre yaşamaya kalkarsa kargaşa ve kaos ortamı oluşur.
Hukuk, insanlar arasında eşitliğin tesisi için mutlak gereklilik arz eder. İnsanların bir eylemi gerçekleştirirken, bunun hukuk önünde ne netice doğuracağını önceden bilmeleri gerekir. Aksi takdirde yapılan eylemler, herkes tarafından farklı yorumlanma ve cezalandırılma tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Bu sebeple toplumun ekseriyeti tarafından mutabık kalınan bir hukuk düzeni; öngörülebilirlik ve düzenin tesisi bakımından çok önemlidir. Adalet kavramı ise hukuka göre daha soyut bir kavramdır. Hukuk bir beden ise adalet onun ruhudur. Yani hukuksuz adalet olabilir ama adaletsiz hukuk asla olamaz.
Günümüzde hemen hemen her toplumun yazılı ve yazısız hukuk kuralları mevcuttur. Ama bu hukuk sistemleri, adalet ile içselleşmediği sürece bir mevzuat yığınından başka bir şey ifade etmez. Bir hukuk kaidesi, gerekli mercîlerce, temel yasalara ve usûle uygun olarak yasalaşabilir. Ama bu kaidenin geçerliliğini meşrulaştıracak yegâne unsur, toplumun vicdanındaki adalet duygusudur. Bu muvâcehede, adalet insanın özünden gelen en büyük anayasadır. Hukuk, adalete ulaştığı sürece geçerlidir. Adalet; saygı ve istişare kültürüdür. Son yüzyılda hukuk alanında Batı toplumları, kendi toplumlarında adalet hissiyatını yerleştirmişlerse de kendi topraklarının dışında kan, zulüm ve adaletsizlik tesis etmişlerdir. Batı, adaleti sadece “Batı pasaportu” taşıyanlar için mi reva görmektedir?
İşte tam da bu minvalde milletimizin tarihsel süreçte alnı ak, yüzü paktir. Bu yüzyılda emperyal güçlerin demokrasi ve adalet için gittikleri Yemen, Arakan, Suriye, Irak ve birçok yaşam alanının ne hale geldiği gözler önündedir. Allah’a (c.c.) hamd olsun ki bu millet tarih boyunca gittiği her coğrafyaya huzur, eşitlik en önemlisi adalet götürmüştür. Bu gurur gelecek neslimize bırakacağımız en büyük mirastır. Çünkü ilah-i adalette zamanaşımı yoktur. Ezcümle; bu millet, dünyadaki tüm mazlumlar için “Beklenendir” ve “Özlenendir”.
Selam ve dua ile..