İzzet ARI Yazarın Tüm Yazıları
Düzenleniyor...
Merhaba dostlar,
Amin Maalouf'un son kitabı olan "Uygarlıkların Batışı" üzerine değerlendirmelerimi sizlerle paylaşıyorum. Maalouf'un eserlerini üniversiteye başladığım yıllardan beri -2000- okumaya çalıştım. Yazarın daha önceki eserleri için bir değerlendirmeyi dijital ortamlarda hiç yapmadım bu bir ilk benim için. Yazarın günümüz dünyasındaki sorunlara ve bu sorunların temelinde yatan nedenlere bize yakın bir coğrafyadan ele alması sanırım beni değerlendirme yazmaya sevk etti.
Maalouf hemen hemen tüm eserlerinde Doğu Akdeniz'i, Ortadoğu'yu, Kuzey Afrikayı mekan olarak seçiyor. Kendisinin Lübnan kökenli olmasının bunda çok etkisi var. Köklerinin bir ucu Mısır’a bir ucu Lübnan’a dayanıyor. Bu çeşitlilik ona zengin bir yazı olanın altyapısını oluşturuyor.
"Uygarlıkların Batışı" deneme olarak sınıflandırılmış; tarihsel gelişmeleri, ülkelerin ve toplumların değişimleri ve yaşadıkları sorunları okuyucuyu sıkmadan edebi bir dille akıcı olarak anlatıyor. Beni en çok etkileyen yanı ise ülkelerin yaşadıkları çalkantıları bizzat içinde yaşayarak görmesi ve tüm samimiyetiyle hissettiklerini yazmış olması. Bunu yapabilmek oldukça zor bence!
Ailesinin Mısır'dan Lübnan'a göçünü, sonra kendisinin Fransa'ya yerleşmesi ve Fransa'da devam eden yaşamını Doğu Akdeniz ülkelerindeki siyasal değişimleri, savaşları ve sonu gelmez kutuplaşmaları günümüzün küresel sorunları olan iklim değişikliği, insanı yerini alan robotlaşmayı, her şeyimizden internet ve sosyal medya aracılığıyla haberdar olan modern “The Big Brother” olgusunu çok yalın ama özgün bir düşünce formunda paylaşıyor.
Kitap içinde sıkça bahsedilen ve Doğu Akdeniz ülkeleriyle sınırlı kalmayan 1967 yılındaki Mısır ve Suriye'nin İsrail'le savaşının İsrail lehinde sonuçlanmasının Arap dünyasında yarattığı özgüven kaybını, Ortadoğu'daki ülkelerin ortak bir payda altında toplanabilmesini nasıl olumsuz etkilediğini yalnızca siyasal değil aynı zamanda sosyolojik olarak tanımladığı görülüyor. Burada özellikle Ortadoğu için bütünleştirici karizmatik liderlerin ortaya çıkamamasının ülke milliyetçiliğinden ziyade aile ya da aşiret önceliğinin yarattığı kronik sorunları da ele alıyor yazar. Bu coğrafyanın içsel sorunlarını ABD, İngiltere ve SSCB'nin dışsal olarak nasıl katmerlendirdiğini politik bir yan tutmadan okurlarıyla paylaşıyor.
Yazar diğer coğrafyalardaki gelişmeleri dönüşüm yılı olarak 1979'u, pek çok olayın ABD'de Reagen, İngiletere'de Thatcher, İran'da Humeyni, Irak'ta Saddan Hüseyin ve Vatikan'da Polonyalı bir Papa'nın getireceği köklü değişimlerle senkronize bir şekilde sunuyor. Ayrıca SSCB'nin sonu getiren Afganistan savaşını, Çin'deki refahın artırılması için anlayış değişikliğini, Hindisatan-Pakistan-Bangladeş ayrılığının tescilliğini 1979 dönüşümü içinde ele alıyor. Bu yılı o kadar önemsiyor ki neredeyse kitabın adı 1979 olacakmış... Bu arada Gerogrge Orwell'in 1984 isimli kitabını da " The Big Brother" karşıtlığı içinde okuyucuyla paylaşıyor. Diğer coğrafyalardan ABD'nin küresel gücünü bütünleştirici ve sorumluluk duygusuna sahip olmaktan çok güç sarhoşluğuyla (Titanic benzetmesi çok yerinde olmuş) betimlemekte, AB’yi ise başlangıçta bölgesel bir güç olmayı hedefleyen biraz arada kalmışlığın ve biraz da isteksizliğin sonucu olarak başarısızlığıyla anıyor.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki Maalouf'un son kitabında "Uygarlıkların Batışı"nda okuyucuya da yer açarak "kötü sonları" kendi satırlarında değil okuyucunun dimağında bitiriyor.